Tarihimizden bir kesit: Hacı Gazi Evrenos Bey
Gazi Evrenos Bey’i tanıyalım ve çocuklarımıza tanıtalım.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde özellikle Rumeli’nin fethinde büyük hizmetleri görülen bir akıncı ailesi.
Ailenin adı, Karesi Beyliği emirlerinden biri iken bu beyliğin Orhan Bey tarafından Osmanlı hâkimiyeti altına alınmasından sonra (1348) diğer Karesi emirleriyle beraber Osmanlılar’ın hizmetine giren Evrenos Bey’e dayanır. Evrenos Bey’in babası Prangı lakabı ile anılan Îsâ Bey’dir. Bazı kaynaklara göre Bozoklu Han’ın oğlu olan Îsâ Bey, Süleyman Paşa ile birlikte Rumeli fütuhatına katılmış ve Makedonya’nın fethi sırasında Vrinaya’ya bağlı Prangı (Frankı veya Pranko) köyünde şehid düşerek orada gömülmüştür. Türbesi daha sonra oğlu Evrenos Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı tarihlerinde Evrenoz (Evrenuz) şeklinde de kaydedilen Evrenos Bey’i Batılı tarihçiler Bursa muhafızının oğlu olarak gösterirler ve Bursa’nın fethinden sonra Türkler’in hizmetine girdiğini ileri sürerler. Ayrıca Evrenos Bey’in Akkoyunlu Türkleri’nden olduğu veya Kıpçaklar’ın Uran kabilesine mensup bulunduğu da söylenmektedir.
Evrenos Bey, Osmanlı Devleti’nin hizmetine girdikten sonra Rumeli’de başlatılan fetih hareketlerinde önemli rol oynadı. Nitekim Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya bağlı kuvvetlerle Rumeli’ye geçti. Süleyman Paşa Evrenos Gazi’yi Bizans İmparatoru Kantakuzenos’a yardım etmek üzere görevlendirdiği gibi 1356’dan sonra Rumeli’de oluşturulan ilk uçlardan birinin yönetimini de bir akıncı beyi olarak ona verdi. Evrenos Bey Türk akınlarının Meriç boyuna ulaşmasından sonra Gelibolu yakınlarındaki Konurhisar’ı ve Burgaz’ı merkez edinerek 1359 yılında Keşan ve Dimetoka taraflarında akınlarda bulundu. Bu başarılarından dolayı Orhan Bey ona kılıç ve kaftan gönderip vakıf için istediği yerleri verdi (760/1359).
Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra (1359) Evrenos Bey Rumeli’deki birliklerin başına gönderilen Şehzade Murad ile birlikte fetihlere devam etti. Kısa bir süre sonra Orhan Bey’in de ölümü üzerine Şehzade Murad Rumeli’den ayrılmak zorunda kalınca bu bölgenin kontrolü Hacı İlbey ile birlikte Evrenos Bey’e bırakıldı. I. Murad Anadolu’da devlet işleriyle uğraşırken Rumeli’de fethedilen topraklar bu emirler tarafından korundu. Sultan Murad’ın Rumeli’ye geçmesinden sonra bir süre duraklamış olan fetihlere devam edildi. Bu sırada Evrenos Gazi Keşan’ı fethetti. Rumeli’deki Osmanlı kuvvetlerinin sol koluna kumanda eden Evrenos Bey, Edirne’nin fethi için yapılan hazırlıklar sırasında Malkara ve İpsala’yı ele geçirdi (1361). Edirne’nin fethine de katıldı ve daha sonra İpsala’ya yerleşip karargâhını bu müstahkem kaleye taşıdı. Sultan I. Murad’ın emriyle Batı Trakya’ya geçerek Dimetoka ve Gümülcine’yi Osmanlı topraklarına kattı (1363). Böylece Sırplar’ın Edirne’yi kurtarma teşebbüsleri sonuçsuz kaldı.
Sırp Sındığı Zaferi’nden sonra (1364) Balkanlar’daki uç bölgelerini sağ, orta ve sol kanatlara ayıran Sultan Murad üç koldan fetih hareketlerini başlattı. Sol kanat yani batı bölgesi kumandanı olan Evrenos Bey Serez ve çevresini ele geçirdiyse de burası tekrar elden çıktı. 1372 Çirmen Savaşı’nın ardından Sırp prenslerinin idaresinde bulunan ve önemli ticaret yollarına sahip Makedonya’nın fethiyle görevlendirilen Evrenos Bey bu harekât sonunda Ferecik, İskeçe, Kavala, Karaferye, Drama ve Zihne’yi Osmanlı topraklarına kattı. Emrindeki Osmanlı kuvvetleriyle birlikte Serez’i ikinci defa fethederek kendisine merkez yaptıktan sonra Vezir Çandarlı Halil Paşa ile birlikte Makedonya’nın fethine başladı (1385).
I. Kosova Savaşı öncesinde Sultan Murad’dan izin alarak hacca giden Evrenos Bey’in savaş başlamadan önce Rumeli’ye dönmesi Osmanlı ordusunun moralini düzeltti. Tecrübeli bir savaşçı olan Evrenos Bey, bölgeyi iyi tanıdığı için Paşa Yiğit ile birlikte öncü olarak yer aldığı bu savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı. Savaştan sonra Vodena ve Çitroz (Kitros) kasabalarını da fethetti; Yıldırım Bayezid’in ilk saltanat yıllarında Arnavutluk sınırlarına akınlar yaptı. Yıldırım Bayezid’in Balkanlar’daki hâkimiyeti sürdürmek için akıncı teşkilâtını yeniden canlandırması, Evrenos Bey, Paşa Yiğit Bey ve Fîruz Bey gibi kumandanların başta Bosna olmak üzere Eflak ve Tuna’nın kuzey taraflarına kadar akınlar düzenlemesine vesile oldu. Bu arada Bayezid’in seferlerine de katılan Evrenos Bey, Eflak ve Niğbolu savaşlarında padişaha tecrübesiyle yardımcı oldu. Bayezid’in Niğbolu Savaşı’ndan sonra ağırlık verdiği İstanbul muhasarası esnasında İstanbul’a batıdan gelecek bir yardımı önlemek için Yâkub Paşa ile birlikte Mora ve çevresinde akınlarda bulundu. Bu akınlar sırasında Tesalya ovasındaki bazı yerleşim yerlerini aldı (1392). Hatta Mora’nın iç kesimlerine kadar akınlar düzenleyerek Venedikliler’e ait Koron ve Modon gibi kolonileri baskı altında tuttu. Ankara Savaşı’nda da Amasya sancak beyi Çelebi Mehmed’in yanında yer aldı.
Evrenos Bey, Yıldırım Bayezid’in ölümünden sonra oğulları arasında çıkan taht kavgalarında önce Edirne’ye hâkim olan Süleyman Çelebi’yi desteklemesine rağmen onun Bizans İmparatoru Manuel Palaiologos ile yaptığı Gelibolu Antlaşması (1403) sonunda bazı yerleri Bizanslılar’a terketmesine karşı çıktı. Süleyman Çelebi’nin ölümünden sonra (1410) Mûsâ Çelebi’nin yaptığı çağrıyı hastalığını ve yaşlılığını ileri sürerek kabul etmedi. Daha sonra Mehmed Çelebi’ye yardım ederek tahtı ele geçirmesinde etkili oldu.
Orhan Bey, I. Murad, I. Bayezid ve Fetret devrinde Osmanlı Devleti’ne büyük hizmetlerde bulunan Evrenos Bey, Şevval 820’de (Kasım 1417) Yenice-i Vardar’da vefat etti ve burada yaptırmış olduğu türbeye defnedildi. Türbe kitâbesine göre “Melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn” lakabını taşımaktaydı. Öldüğü zaman 100 yaşını aşmış bulunuyordu. Yenice-i Vardar’da cami, mescid, imaret ve medrese gibi tesisler yaptırmıştı. Bundan başka diğer Rumeli şehirlerinde de vakıfları vardı.
Evrenos Bey’in oğullarından Ali ve Îsâ beyler, babalarından sonra Osmanlılar’ın Rumeli’deki akıncı beyleri olarak hizmet ettiler. Yıldırım Bayezid, Ali Bey’e Rumeli’deki başarıları karşılığında Ergiri sancağını vermiş ve Arnavut – ili uç beyliğini kendisine bırakmıştı. Ankara Savaşı’ndan sonra babasının isteği üzerine Mûsâ Çelebi’nin hizmetine giren Ali Bey, yine babasının tavsiyesi doğrultusunda Mehmed Çelebi ile de irtibata geçmiş ve onun hükümdar olmasında etkili olmuştu. Evrenosoğlu Ali Bey, II. Murad devrinde de Arnavutluk’taki faaliyetlerine devam etti. Düzmece Mustafa isyanında önce Mustafa’yı desteklediyse de daha sonra II. Murad tarafına geçti. Selânik’in fethinde (1430) büyük yararlık gösterdiği gibi 1432’den sonra Macaristan ve Erdel üzerine düzenlediği akınlarla ününü daha da arttırdı. 1441’de Belgrad Kalesi’ni ilk defa kuşattı. Altı ay kadar süren bu kuşatma, Macaristan içlerine sevkedilen akıncı kollarının yenilgiye uğraması üzerine kaldırıldı. 1444 yılında Arnavutluk’ta isyan eden İskender Bey üzerine gönderilen Ali Bey’in son olarak Fâtih devrinde 1462 Eflak seferine katılmış olduğu bilinmektedir. Bu tarihten sonra vefat etmiş olan Ali Bey’in türbesi de Yenice-i Vardar’dadır.
Ali Bey’in oğullarından Şemseddin Ahmed Bey, babası ve kardeşi Evrenos Bey ile birlikte akıncı beyi olarak 1462’de yapılan Eflak seferine katılmış, daha sonraki yıllarda Arnavutluk taraflarına düzenlenen akınlara iştirak etmiştir. 1466 yılında Tırhala sancağının tahririnde görevlendirildiği anlaşılan Ahmed Bey Yenice-i Vardar’da cami, medrese ve imaret yaptırmış, bunlar için 1498’de bir vakfiye hazırlatmıştır. Bundan bir yıl sonra da vefat etmiş ve kendi yaptırdığı cami hazîresine defnedilmiştir. Oğulları Îsâ ve Süleyman beyler Osmanlı ordusunda çeşitli hizmetlerde bulunmuşlar ve 1488’de yapılan Osmanlı – Memlük savaşında şehid düşmüşlerdir.
Ali Bey’in diğer oğlu Evrenos Bey de 1462 Eflak seferine katıldıktan sonra Boğdan sınırlarında akıncı olarak savaşmıştır. Bundan sonraki faaliyetleri ve ölüm tarihi bilinmemektedir.
Evrenos Gazi’nin oğullarından Îsâ Bey ise sancak beyi olarak 1434 – 1438 yılları arasında Arnavutluk üzerine yapılan akınlara ve 1443 yılındaki Morava Savaşı’na katılmış, Fâtih Sultan Mehmed devrinde Arnavutluk’ta meydana gelen olaylarda önemli rol oynamıştır. Fâtih’in Sırbistan seferini fırsat bilen Arnavutluk Beyi İskender Bey, Napoli kuvvetleriyle birlikte Berat şehrini kuşatınca (1455) Fâtih Evrenosoğlu Îsâ Bey’i 40.000 kişilik bir kuvvetle derhal İskender Bey üzerine gönderdi. Yapılan savaşta İskender Bey’in kuvvetleri büyük bir yenilgiye uğratıldı (26 Temmuz 1456). Îsâ Bey kardeşi Ali Bey’den sonra vefat etmiş olup onun da türbesi Yenice-i Vardar’dadır. Ayrıca bu şehirde cami ve imareti de vardır. Îsâ Bey’in Mehmed Bey adındaki oğlunun 1501 yılında İlbasan sancak beyi olduğu ve Draç’ı fethettiği bilinmektedir.
Rumeli’nin fethinde ve Türkleşmesinde büyük yararlıklar gösteren Evrenosoğulları, özellikle Yenice-i Vardar’da yerleşerek burayı kendilerine merkez yapmışlardır. Selânik yakınlarında bu küçük kasabanın merkezi olduğu bölgeye Osmanlı fethinden sonra 1430’larda kalabalık Türkmen grupları iskân edilmiş ve burası önemli bir askerî ve kültürel gelişmeye sahne olmuştur. Ayrıca Selanik ile Yenice arasındaki bu bölgede Evrenosoğulları birçok vakıf da kurmuşlardır. Evrenosoğulları Osmanlılar’ın Rumeli’de ilk vakıf kurucuları arasında yer almaktadır.
1668 yılı baharında Yenice’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, burasının Evrenosoğulları sayesinde oldukça zengin ve gelişmiş bir yer haline geldiğini belirtmektedir. “Evrenos Bey yöresi” olarak anılan Yenice-i Vardar’da Gazi Evrenos ve Gazi Ahmed beylerin türbeleri, Büyük Cami, Asker Camii, Evrenos Hamamı ve saat kulesi günümüze kadar gelmiştir. Bu saat kulesinin, Evrenos Bey’in torunu Ahmed Bey’in türbesinin yanına 1753’te ailenin başka bir ferdi tarafından inşa ettirildiği bilinmektedir. Bunların dışında 1912 yılına kadar burada yaşayan ailenin Yenice’yi terketmeden önceki son üyesinin yaptırdığı bir de büyük saray vardır.
Akıncılığın yavaş yavaş önemini kaybetmesi üzerine Evrenosoğulları’nın da XVI. yüzyılın ortalarından itibaren nüfuz ve şöhretleri giderek azaldı. Ancak XVIII. yüzyılın başlarında bu aile fertlerinden bazıları “evlâd-ı fâtihân” da denilen Rumeli yörük teşkilâtında idarecilik yapmışlardır. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde siyasî ve idarî görevler alan bu aile mensupları çeşitli kollar halinde günümüze kadar gelmiştir.
(Âşıkpaşazâde, Târih, s. 49-51, 54, 61-62, 84, 106, 118, 123-124)
Tepkiniz nedir?