şehir ve medeniyeti imâr eden Din’dir…

şehir ve medeniyeti imâr eden Din’dir…

şehir ve medeniyeti imâr eden Din’dir…

şehir ve medeniyeti imâr eden Din’dir…

din, hayatın hayatı, hem nuru hem esası

ihya-ı din ile olur bu Milletin ihyası.

der, Eskişehir’de bir camini giriş kapısı. El Hak doğru söylemiş. Ancak buna kulak veren biri var mı? Kur’an’ın tabiriyle ‘ biz Kur’an’ı aliminden avamına kadar, herkes algılasın diye kolay algılanacak bir şekilde size sunduk, bundan dolayı Kur’an’ı hakkıyla algılayan ve üzerinde düşünen yok mu?’ der bizi Mutluluk kıyısına götürecek olan Kitabımız.

evet…anlayacağın Müslüman, bizlerin Kur’an’ımıza bakışımızı tekrardan reforme etmemiz lazım. Günümüz dünyasında haklı ve mazlum olduğumuz halde en büyük suçu işlemiş bir cani gibi muamele görmekten kurtulmalıyız. Bizler çağımızın zavallıları olarak yaşarsak, bu dünyada nefes alan her varlık bize lanet okuyacak ve bizden hesabı en çetin şekilde soracaktır. Bunun için Kur’an’ın çizdiği yolda, yine Kur’anın belirlediği usulle yürümeli ve ardımızda bırakma ihtimalimiz olan en değerlimiz ne ise onu aklımıza bile getirmemeliyiz. Öyle bir anlayışa râm olmalıyız ki gerekirse en şiddetli acıları burada yudum yudum içmeli ve kıymetlilerimizle buluşmayı efendimizin havzının yanına bırakmalıyız. Bu Keu’an’ın övdüğü ve kurtuluşunu müjdelediği, sahabe şuurudur. bizler bu sahabe şuuruyla kuşanmalı ve dik bir endamla dine, millete, vatana ve devlete can, kan ve TER olmalıyız. Nefes olmalıyız. Şunu asla aklımızdan düşürmemeliyiz bu aziz milleti şuurlu bir şekilde birbirine kenetleyecek olan tek bağ DİN BAĞIDIR. Din bağımız olmadan bizler rüzgarın önündeki çöp çubuklar gibi savruluruz ve sonunda Irak ahalisinin, Suriye ahalisinin, Yemen ahalisinin, Bosna ahalisinin, Filistin Ahalisinin ve daha nice mazlum ve mağdur onurlu ahâlilerin, ahlarıyla vahlarıyla inleriz de, hiç bir fani sırtını dönüp bakmaz bile. Onurumuzu kaybettikten sonra yaşamanın ne anlamı var. Dünyaya hükmeden ve en büyük değeri sadece ‘kapitalde’ yani Para’da menfaatte, gören bir yaratığın çizmesi altında keşkelerimizden medet bekleriz. Ancak o an anla ki, iş işten geçmiştir. Artık yapılacak çok fazla bir şey kalmamıştır.

Kendimize gelmemiz lazım. Kurdu kuzudan ayırmamamız lazım. Ferasetle, Hilimle, Sabır ve Teenni ile yılmadan, zor olan bu yolda tökezlesek bile yıkılmadan yolumuza devam etmeli İslamı ve Müslümanları Aziz etmenin çabası içinde olmalıyız. Artık yan gelip yatmak, neme lazımcı bir yaklaşımla meselelere bakmak yok… Sadece azme sarılmak ve bütün gayretimizle üretmek ve daha çok üretmek var.

Herkes üretecek kardeşlerim! herkes, bir şeyler yapma cehdinde olacak. Kahvede oturan yaşlılarımız bu işin içinde, bu gayretin içinde nasıl olurum diye dertlenecek. Gerekirse kahvede çocuklara tahtadan oyuncaklar yapacak, boyayacak ve en güzel bir şekilde yavrularımıza sunacak. İşçimiz etrafa öyle bir bakacak ki, herkes o çevrede yaşamanın Mevla’nın bir lütfü olduğunu düşünecek. Öğretmenimiz öğrencisine kendini bilgisi ile görgüsü ile yani her haliyle feda etmenin derdini, ızdırâbını hissedecek, yaşayacak. Günün gerektirdiği eğitim metodu ne ise ona yönelecek, evlatlarına faydalı olmak için yabancı ve diller bilecek, bilmiyorsa bile yabancı dili, o dille yazılan bir makaleyi çözmek için gecesini gündüzüne katacak rahatını feda edecek. En nihayetinde hem kendisi hem de öğrencisi, zamanı en güzel bir şekilde kullanma bilincine sahip olacak. Doktorumuz işinin, Allah’ın Şâfî İsminin bir tecellisi olduğunu düşünecek ve ona göre vazifesini yapacak. Hz. Peygamberin ‘Allah hiç bir hastalık yaratmamıştır ki onun devasını da yaratmış olmasın’ hadisini düstur edinecek ve bütün gayretini bu yönde sarf edecek. Müslüman bir Doktorun-Hekimin- Gayesi darphane olmak değil, gayesi Dâr-ı Bekada ebedi olmak olmalıdır.

Esnafımız haram ve helale öyle dikkat emelidir ki, her müşteriyi, gitmek istediği Cennetine bir adım daha yaklaştırdığını düşünerek ona satış yapmalı ona öyle davranmalıdır. Mutaffifin süresi her dakika aklında olmalı ve ‘Allah’ım ben sadece senin rızanı umuyorum bana rızanı ver başka bir şeyde gözüm yok’ demelidir.

Anlayacağınız, biz Müslümanlar Toplumumuzda bu durumu mutlaka tesisi etmek zorundayız. Bunu başarmazsa torunlarımızın yaşayacağı dünyada daha fazla acı ve göz yaşı olacaktır. Ve şundan emin olun, bu acı ve göz yaşının muhatabı MÜSLÜMANLARDAN başkası da olmayacaktır.

o zaman ne duruyoruz, Herkes en iyi bildiği işin Kur’an’ın emrettiği şekilde yapmaya başlasın…yarın çok geç, hemen şimdi.

YA HAK! YA RAB! YA AZİZ! HADİ BİSMİLLAH!

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow