Peygamber sevgisi...

Hz. Peygamberin bir gününü hikayeleştirerek anlatmaya çalıştık.

Peygamber sevgisi...

Hayal Dünyamıza şöyle bir dalalım ve eski zamanlarda Anadolu'nun ücrâ bir köşesinde yazları serin havanın, kışları ise çetin ve soğuk havanın hakim olduğu bir köye gidelim. O köyde 10 yaşında Osman adında sevimli ve çok meraklı bir çocuğun dünyasına misafir olalım...

Osman annesi ve 4 kız 2 erkek, 6 kardeşi ile yaşarmış. Osman daha 10 yaşında bir çocukmuş. Sabahtan akşama kadar köyde dolanan Osman kâh akrabasının ahır işlerine yardım eder, kâh komşularının bahçe işlerin de koştururmuş.  İkindi vaktinden sonrada ise kendilerine ait koyunların ve keçilerin sağılmasında annesine yardım edermiş. Osman bütün bunları yapmaktan çok mu çok mutlu olurmuş. Çünkü işe yaradığını hissedermiş. Yine böyle bir günün sonunda Osman akşam evlerine annesi ile birlikte girince,  kardeşleri ile birlikte sofranın başına ablasının hazırlamış olduğu akşam yemeğini yemek için geçermiş. O akşam sofrada sadece şehriyeli bulgur pilavı varmış. Ha bir de tabi ki annesinin yaptığı mis kokulu koyun  yoğurdu da. Osman bu yemeği çok severmiş. Bütün aile hep birlikte tek bir kabın içindeki pilavı yoğurtla birlikte afiyetle yerlermiş. Yemek yerken kardeşlerin bazısı diğer bazısıyla da didişiyor ve yitişiyorlarmış. :)

Yemekten sonra Osman'ın annesi ve büyük ablası Halime sofrayı toplarken, Osman kardeşleri ile oyun oynamaya başlamış. Osman kardeşleri ile yer minderleri üzerinde taklalar atarak odayı turlamayı çok seviyormuş. evin küçükleri oyun derdinde iken, evin annesi ve ablası ise sofrayı toplayıp etrafı süpürdükten sonra sobaya çalı çırpı atıp azıcık evi ısıtmanın derdine düşmüşler.

Ev birazısın ınca evin ablası hemen yer yataklarını sermiiiş. Yatakların serildiğini gören evin haylazları Osman ve ondan küçük kardeşleri yatakların üzerinde oynamak için adeta yarışırlarmış.

İşte çocuklaaar!           

Osman ve küçük kardeşleri, yoruluncaya kadar yatakların üzerinde hoplayıp zıplarlarmış. Bu yaramaz haylazlar, bir süre sonra yorulup durgunlaşınca, evin annesi Melek Hanım:

Hadi bakalım bu kadar yeter herkes yataktaki yerini alsın, dermiş.

Annelerinin sözünü duyan çocuklar hemen yer yataklarına geçip, yer yatağında kendilerine ait yerlere uzanırlarmış. Bu yer yatağında, kardeşlerin en küçüğü annenin hemen yanında yatarken çocukların en büyüğü ise anneden en uzakta yatan olurmuş. Anne evin ışıklarını kapattıktan sonra kırmızı gece lambasını açar ve yatakta ki yerine geçmiş. Melek hanım, çocuklarına uyumdan önce Kur'andan Fatiha Suresi başta olmak üzere kısa olan Sureleri okur ve çocuklarının da hemen arkasından, okuduğu ayetleri tekrar etmelerini istermiş. Bunun üzerine çocukları da hep bir ağızdan annelerinin söylediğini koro halinde tekrar ederlermiş. Sureler daha bitmeden Melek hanımın çocuklarının çoğu ya uyurmuş yada artık uyma konumuna geçerlermiş. Osman ise genellikle Felak süresi okunurken uyurmuş. bu akşamda yine öyle olmuş, ve Osman Felak suresi okunurken uyuya kalmıııış.

Osman bu gecenin sonlarına doğru, gecenin karanlık bir anından uyanmış. Etrafına bakınmış her taraf kap karanlıkmış. Ama annesi yerinde olmadığını hemen fark etmiş. Önce Osman bu durumdan dolayı biraz endişelenen Osman, az sonra süt tencerelerinin sesini duyunca rahatlamış. Birden annesinin, her günün en erken sabahında kalktığını ve hayvanları sağıp onlara yem verdiğini sonrada da dünden kalan yoğurdu çalkalayıp tereyağı çıkardığını hatırlamış. Bunlar Osman'ı rahatlatmış ama Osman havanın ayazından ayağının ucunu bile yorganın dışına çıkarmaya cesaret edemezken annesinin, yatağın sıcaklığını bırakıp bu işleri yapmasına anlam vermemiş. İşin gerçeği bu durumu Osman uzun süredir sürekli görüyor olmasına rağmen bu duruma bir türlü anlam veremiyormuş. Hemen hemen her gün sabah, erken uyanıp yatağın içinden dışarıyı seyretmeyi çok seven Osman, annesinin durumunu günün ilerleyen saatlerinde sormaya niyetleniyormuş ama ya unutuyor, yada o anda başka bir işle uğraştığı için fırsatı olmuyormuş. Bu durumundan dolayı canı çok sıkılan sevimli ve meraklı Osman bu sefer kesinlikle sorumu sormam lazım diye içinden geçirmiş. Osman  çok zorlansa da, yatağını bırakıp annesine çok merak ettiği soruyu sormaya, bu sefer kesin kararlıymış. Bu niyetle sevimli Osman ayağını yorganın dışına çıkarınca dışarıda ki soğuğun bütün vücudunu kapladığını hissetmiş. Hemen Osman'ın içini bir ürperti almış. Ama Osman inatçı bir çocukmuş sorusunu annesine mutlak soracakmış. Çünkü kaç zamandır bu sorunun cevabını çok merak ediyormuş ve kaç gündür de bir türlü fırsatını bulup annesine soramamış.

Bu düşüncelerle yatağından zorlanarak kalkan Osman sırtına aldığı battaniyesini sürüyerek yoğurdu çalkalayan annesinin yanında varmış. Melek Hanım oğlunun ayaklanıp kendisine doğru geldiğini görünce şaşırmış bir halde:

- Oğlum ne işin var bu saatte ve bu soğukta burada senin. demiş.

Osman:

-  Anne kaç zamandır aklımda bir soru var sana sormak istiyordum ama bir türlü fırsatını bulamıyordum, demiş.

Bunun üzerine Melek Hanım:

-Ne yani şimdi sen yatağından bu soruyu sormak için mi kalktın? diye sormuş.

Osman:

-  Evet anne ya! Sana her sormak istediğimde unutuyorum, yada işim çıkıyor soramıyorum. Ama şimdi kesin kararlıyım bu soruyu sana mutlaka soracağım.

Melek Hanım oğluna güven dolu bir tebessümle, tebessüm etti ve

-  Allah Allah, sor  bakalım anasının meraklı oğluşu, demiş.

Osman battaniyesini düzeltmiş ve söz başlamış:

-  Anne ya, sen her sabah hava daha karanlık iken kalkıyorsun,  namaz kılıp, her yeri derliyorsun toparlıyorsun, siliyorsun, temizliyorsun, hayvanların bakımını yapıyorsun, sonra bu da yetmezmiş gibi, bize kahvaltı hazırlıyorsun. Haa bir de bunlarla yetinsen yine iyi, ama akşama kadar da tarla bahçe işleri ile uğraşıyorsun. Yani başını yastığa koyuncaya kadar hiç dinlenmeden çalışıyorsun. benim anlamadığım şey, bunları yapman değil, anlamadığım şey bütün bunları özelikle sabahları çok erken kalkarak yapman. Biraz daha sıcak yatakta uyusan güneş doğduktan sonra kalksan olmaz mı?

Melek hanım evladının sorusunu duyunca tebessüm etmiş ve yumuşak bir sesle:

-  Osman'ııım, ben neden sabah erken kalkarım bilir misin? anlatayım meraklı oğlu: bak oğlum, günün en bereketli zamanı sabah güneş doğmadan önceki zamandır. Bunun için bende sabahın bu saatlerde kalkarım, namazımı kılarım sonra Allah'ımızı zikrederim. Soğuktan dolayı belki biraz üşürüm ama kıldığım namazın, yaptığım duanın ve zikrin huzuru ve güveni beni çok rahatlatır ve bana güç verir ve içimi de ısıtır. Hatta Peygamberimiz Hz. Muhammed- selam ve sevginin en güzeli onun ve ailesinin üzerine olsun- bir sözünde bu saatler için:

- “Kim sabah namazını kılar, sonra güneş doğuncaya Allah’ı zikreder, ondan sonra iki rekat namaz (işrak namazı) kılarsa, ona makbul tam bir hac ve bir umre sevabı verilir.”diyormuş.

anlayacağın oğlum bu saatlerde Müslüman bir insan uyuyorsa kendine çok yazık ediyor demektir. Çünkü çok büyük bir hazineyi kaçırıyor da bununhiç farkında değil. Ben bu hazineyi kaçırmak istemiyorum oğlum, onun için bu saatleri uyuyarak değil uyanık ve çalışır halde yaşamaya çalışıyorum. Aslına bakarsan sevgili Peygamberimizde böyle yapardı.

Osman bu sözü duyunca hemen ikinci bir soruyu yapışmış:

-  Anne Peygamberimiz sabah uyanırdı ve senin yaptığın gibi yapardı diyorsun, peki sen bunları nereden biliyorsun? Bana anlatsana.

Bunun üzerine Melek Hanım:

-  Oğlum,bana rahmetli babam, Peygamberimiz bir gün boyunca neler yapardı, o günü nasıl yaşardı onu anlatmıştı yıllar önce. İstersen sana anlatayım sende öğren haa, olmaz mı?

Osman büyük bir heyecanla:

-  Olur ana olur. Sen anlat ben dinlerim. deyince,

Melek Hanım:

-  Bak oğlun Peygamberimiz sabah namazından çok önce uyanıyormuş. Gece namazı dediğimiz bir namaz var Teheccüd namazı, işte Efendimiz bu namazı kılıyormuş. Sonra da bu namazın sonlarına doğru hanımlarını da bu namazı kılmaları için uyandırıyormuş. Teheccüd namazı kılındıktan bir süre sonra Efendimizin müezzini Hz. Bilal geliyor,

-  Sabah ezanını okumak için izin istiyormuş. Efendimizde izin verince Hz. Bilal ezanı okuyor bütün sahabeler Mescid-i Nebeviye akın ediyormuş. Sabah namazını cemaatle kıldırdıktan sonra Peygamberimiz güneş doğuncaya kadar Allah'ı anıyormuş. Güneş doğduktan sonra da iki rekatlık İşrak namazı kılıyor, sonra kendisini görmeye gelen insanlarla ilgileniyormuş. Duha vaktine kadar bu durum böyle devam ediyormuş. Efendimiz Duha vakti girince kalkıyor 4 veya 8 rekatlık bir namaz olan Duha namazını kılıyormuş. Tam bu esnada Osman kendini tutamaz ve bir soru daha sormuş:

-  Anne ya duha namazı da nedir?

Melek Hanım:

-  Oğlum Duha namazı Peygamberimizin güneş doğup bir karşı gökyüzünde yükseldikten sonra kıldığı bir namazdır. hatta bu namaz hakkında Peygamberimiz:

- “Cennette, ‘Duha kapısı’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenir: ‘Ey Duha namazı kılanlar nerdesiniz? İşte gireceğiniz kapı burasıdır, Allah Teâla’nın rahmetiyle buradan içeri giriniz.'der, diyormuş.

Bu izahı yapan Melek Hanım bir yandan Osman'a bunları anlatıyor diğer yandan da tereyağını eliyle topak hale getirmeye çalışıyormuş. Bu arada güneş yavaş yavaş etrafı da aydınlatmaya başlamış. Osman hayran hayran bir yandan annesini dinliyor bir yandan da annesinin yaptıklarını takip ediyormuş. Melek Hanım oğlunun kendisini pür dikkat dinlemesinden ve özellikle yanında olmasından çok memnun oluyormuş.

Osman annesine:

-  Anne Peygamberimiz daha başka ne yapardı bu dediğin namazı, hımmm, neydiii  yaa! hah, buldum, Duman namazını kıldıktan sonra ne yapardı? Melek hanım oğlunun tebessüm etti ve sonrada :

- Ne dumanı oğlu ya! o namazın adı Duha Namazı Duha, Allah iyiliğini versin. demiş. 

Osman:

- Tamam tamam hatırladım, sen söyleyince hatırladım, hadi anne yaa! Peygamberimiz Duha namazını kıldıktan sonra ne yapardı, lütfen anlat, diye sormuş.

Bu arada güneş biraz kendisini hissettirmeye başladığı için çokta üşümeyen  Osman, gayri ihtiyari olarak battaniyesine  tekrar sıkıcı sarılmış. Melek Hanım da anlatmaya devam etmiiiş:

-  Oğlum Peygamberimiz Duha namazını kıldıktan sonra evine gelir evdeki işlerde hanımlarına yardım ediyormuş. Mesela hayvanları sağıyor, bunun yanında yıpranmış ayakkabıları varsa tamir ediyor, elbiselerinde sökük varsa dikiyormuş. Bunun yanında evin temizlenmesine de yardım ediyormuş. Peygamberimiz bunları yaptıktan sonra öğlene doğru, Öğlen namazı hazırlıklarına başlıyormuş. Abdest almak için suyun başına gidiyor, orada bulunan çocuklarla şakalaşıyor onlara ağzıyla su fışkırttığı oluyormuş. Efendimiz Hz. Muhammed (selam ve sevginin en güzel üzerine olsun) çocuklarla sohbet etmeyi onlarla ilgilenmeyi çok seviyormuş. Abdest aldıktan sonra Mescit yolunda karşılaştığı çocuklara selam veriyor, yaşlı insanların taşınacak eşyası varsa taşıyormuş. Sonrada Mescide giriyor, orada onu bekleyen ashabı (arkadaşları) ile selamlaşıyor ezan okununcaya kadar onlarla da sohbet ediyormuş. Hz. Bilal ezanı okuyunca namazı cemaatle kılıyor, sonrada evine dinlenmek için çekiliyormuş. Gaylule dediğimiz öğlen uykusuna dalıyor, yaklaşık 1 saat dinlenir sonrada kalkıyormuş.

Tam bu esnada Osman annesinin sözünü kesmiş ve :

-  Anne ya! bu gaylule de nedir? Peygamberimiz neden böyle bir uyku uyuyor ki? Diye sormuş,

Melek Hanım:

-  Osman'ım, öğlen saatlerinde 1 saat uyumak gece 3 saat uymaktan daha faydalı ve sağlıklıdır, hem gece uykudan kalkıp Teheccüd dediğimiz namazı kılmak için de çok büyük faydası var bu öğlen uykusunun.

Melek Hanım bu izahatı Osman'a yaptığı sırada artık güneş doğmuş ve etrafı da biraz ısıtmış.

Osman annesine:

-  Anne sözünü böyle kestiğim için özür dilerim, lütfen anlatmaya devam et, deyince,

Melek hanım:

- Ya oğlum tamammm, anlatacağım. Ama bana bir Müsaade ette, şu sütü bir kaynatayım sonra sana Peygamberimizin bir günü nasıl yaşadığını anlatmaya devam edeceğim, demiş.

Osman, çaresiz başını sallamış ve:

-  Tamam anne tamam, dediğin gibi olsun, demiş.

Osman ayakta dikilirken bir yandan da annesinin sütü nasıl kaynattığını incelemeye başlamış. O an Osman anladı ki Annesini seyretmek, çok hoşuna gidiyormuş. Melek Hanım hayvanlardan sağdığı sütü topraktan yapılmış ve odun ateşi ile yakılmış olan ocağın üstüne koymuş, sonra da ateşi harlamış ve bir iki odun attıktan sonra, hemen yanında buluna irice yuvarlak siyah taşına oturmuş. Osman'ı yanına çağırarak:

-  Hadi gel anasının kuzusuu, sana Peygamberimizin bir gününü nasıl yaşadığını anlatmaya devam edeyim, demiş.

Osman hemen gelmiş ve anasının karşısına da bulunan bir pirketin üstüne oturmuş.

Melek Hanım:

-  Nerede kalmıştım ben oğlum, hatırlıyor musun? diye sorunca, Osman hemen cevap vermiş:

-  Anne Peygamberimiz gaylule yapmıştı en son, orada kaldın, demiş. Bunu üzerine Melek Hanım:

-  Evettt, Peygamberimiz gayluleysini bitirdikten sonra ikindi namazının hazırlıklarına başlıyormuş. İkindi namazını kıldırdıktan sonra Mescitte oturmaya devam ediyor ve çevresinde bulunan ashabına dinimizle ilgili nasihatlerde bulunuyormuş. Peygamberimizin bu sohbetleri bazen saatlerce sürebiliyormuş. Buna rağmen Peygamberimizin ashabından hiç kimse sıkılmıyor  hatta Peygamberimizin sohbetinin bitmesini bile istemiyorlarmış. Peygamberimiz akşam saatlerine doğru evine geliyor, evde hanımlarına hal hatır soruyor bir ihtiyaçları varsa gidermeye çalışıyormuş. Peygamberimiz erkeklere :“İmanı en mükemmel olan mü’min, huyu en güzel olandır. Sizin de en hayırlınız, ailesine daha iyi davrananızdır. ”

Peygamberimiz ikindiden sonraki saatleri bu şekilde değerlendirdikten sonra akşam namazını kıldırıyor daha sonrada Mescitte oturuyor Allah'ı bolca zikrediyormuş. Yatsı namazı vakti girince de Peygamberimiz Yatsı namazını kıldırıyor ancak yatsı namazını kıldırdıktan sonra çok konuşmayı sevmiyormuş. Yatsı namazından hemen sonra da evine çekiliyor ve gece ibadetine hazırlanıyormuş.

Osman'ım biliyor musun, Peygamberimiz de yatağa girerken bizim yaptığımızın aynısını yapıyormuş. Yani abdestsiz yatağa girmiyormuş. Bununla ilgili olarak Peygamber Efendimiz söyle diyormuş:

-“Bir kimse abdestli olarak yatarsa, geceyi bir rahmet meleği ile geçirir. O kişi uyanır uyanmaz melek; ‘Allah ‘ım! Falan kulunu bağışla, çünkü o geceyi abdestli geçirdi.'diye dua eder.” diyormuş. Osman'ım biliyor musun Efendimizin bir başka sözünde de:

-“ Yatağına girdiğin zaman, ‘muavvizeteyn’i (Felak ve Nas Sureleri) ve Kul hüvallahu ahad’ı (İhlas Suresi) okuyun ellerinize üfleyip, ellerinizi yüzünüze ve vücudunuza sürer ve bunu üç kere tekrar ederseniz ve bunu Hastalandığınız zaman da aynı şekilde kendinize yaparsanız Allah'ın izniyle Melekler sizi sabaha kadar korurlar ” diyormuş.

Melek Hanım:

-  Osman'ım bak işim daha çok, bırak ta ben işlerimi yapıp bitireyim bari bee oğlum. deyince annesi,

Osman:

-  Anne ne olur biraz daha anlat çok hoşuma gitti, demiş.

Melek Hanım bir yandan kaynatmakta olduğu sütünü tahta kaşıkla karıştırırken, diğer taraftan da Osman'a anlatmaya devam etmiş.

-Bak Osman'ım, Efendimiz Yatsı namazını kılar kılmaz çok oyalanmadan hemen uyuyormuş, sonra gecenin geç saatlerinde uykusundan kalkıyor ve Teheccüd adını verdiği bir namazı kılıyormuş. Vitir namazını ise bu namazdan sonra kılıyormuş. Bu namazı kıldıktan sonra tekrar yatağına dönüyor ve Hz. Bilal'in gelip kendisini sabah namazına uyandırmasını bekliyormuş.

İşte Oğul Peygamberimizin bir günü böyle geçermiş.

Melek hanım bunu söyledikten sonra, Osman ayağa kalkmış ve anne ben de bundan sonra...

Sevgili Çocuklar! Bu güzel, uzun öğretici ve eğitici hikayemizin sonunu her zaman ki gibi sizin tamamlamanızı istiyoruz. Yorum kısmına cevaplarınızı yazarsanız bizi çok mutlu edersiniz.

Bir başka hikayemizde buluşmak üzere Allah'a emanet olun...Meleklerin duası hep sizlerle olsun...

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow