KÜÇÜK YUSUF’UN DUASI.

KÜÇÜK YUSUF’UN DUASI.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde niniler daha bebekken dedeler daha çocukken, çok uzak diyarlarda Mus’ab adında bir çiftçi, sade ve sakin bir dağın eteğinde küçük oğluyla birlikte, 2 odalı bir evde yaşarmış. Çiftçi Mus’ab küçük oğlu Yusuf’la yaşadığı bu ev, geniş bir ovaya bakarmış. Bu Ova o kadar genişmiş ki karşıdaki dağlar küçükcük tepeleri gibi görünürmüş.

Çiftçi Mus’ab, her günün sabahında erken kalkar, dağdan ovaya doğru esen tatlı rüzgarın esintisi ile abdestini alır, sabah namazını evinin yan tarafında bulunan küçük bir çardağı andıran bir yerde kılarmış. Çiftçi Mus’ab, Oğlu Yusuf’u daha 6 yaşında olduğu için, şimdilik sabah namazına kaldırmıyormuş. Ancak Çiftçi Mus’ab öğlen, ikindi ve akşam namazı ile birlikte özellikle de Yatsı namazını beraber küçük oğlu ile kılmaya dikkat ediyormuş. Çiftçi  Mus’ab her sabah namazından sonra, evi daha da bereketlensin diye uyumaz, güneş doğuncaya kadar Kur’an okumaya çalışırmış. Özellikle de Fetih süresini okurmuş. Güneş doğunca oğlu Yusuf’la kahvaltı yapar hemen akabinde tarlalarının bakımını yapmak için yola koyulurlarmış. Tarlaya giden yol biraz uzak olduğu için Çiftçi Mus’ab, bu yol boyunca oğlu Yusuf’la sohbet edip oğluna güzel hikayelee anlatırmış. Bununla birlikte çoğu zaman Yusuf’un çok güzel soruları olur, Çiftçi Mus’ab yol boyunca bu sorulara cevap verirmiş. İşte böyle bir günde Yusuf babasına şöyle bir soru sormuş:

– Baba, sen sabahları namaz kıldıktan sonra hiç uyumuyorsun, güneşin doğuşunu seyrederken de dua ediyorsun. Bunu neden yapıyorsun babacığım, yatak çok güzel ve rahat, yatağında kalsan veya namazı kıldıktan hemen sonra, yatağına dönüp tekrar uyusan daha iyi olmaz mı?

Çiftçi Mus’ab bu soru üzerine tebessüm etti ve şöyle cevap verdi: – Oğul, şunu asla unutma, ‘atalarımız erken kalkan yol alır’ derler, yani sabah işine erken kalkan bir insan, işinde hem başarılı olur hemde Allah’ın verdiği ömrü, en güzel bir şekilde kullanmış olmanın bahtiyarlığına erişir. İkinci bir sebep ise, biz Müslümanlar gece melekleri ile gündüz meleklerinin nöbet değişimine inanırız. Bu nöbet değişimi tamda namaz kılma saatimize denk gelmektedir. Gece Allah’ın güzel kullarını kollayan ve gözetleyen gece melekleri görevlerini gündüz meleklerine bırakıp gökyüzüne çıktıklarında;

Allah gece Meleklerine,

– Meleklerim söyleyin bakalım, bu gece benim kullarım sabaha kadar ne yaptılar? diye sorarmış. Dedi Çiftçi Mus’ab, sonrada şöyle devam etmiş:

-Yusuf’um biz her gece ne yaparsak, ne edersek Melekler o yaptıklarımızı sabahın ilk anlarında gökyüzüne çıkarak tek tek Allah’a anlatırlar. Aynı şeyi Gündüz Melekleri de akşam olup gök yüzüne çıktıklarında da Allah’a anlatırlar.

Anlayacağın oğul Allah bizim yaptığımız her şeyi biliyor. Bende bunu bildiği için her sabah erken kalkar ve günün en güzel ve bereketli saatleri olan sabah saatlerini, büyük bir zevkle yaşayarak tatmaya çalışırım. Evet yatak güzel ve rahat ama Namazın verdiği huzuru yatak ve uyku veremez. Evlat, şunu asla unutma Allah’ı seven insanlar Melekler tarafından korunur ve kollanır. O İnsanlar hiç bir zaman tembel tembel yan gelip yatmazlar. Hele hele sabah namazını asla kaçırmazlar, demiş çiftçi Mus’ab.

Yusuf sorduğu soruların cevabını kafasında ölçmeyi tartmayı çok severmiş. Yusuf aynı şeyi burada da, bu cevaplar karşısında da yapmaya başlamış. Yusuf’un babası, Yusuf’un bu halini hemen anlar ve ona bunu yapması için fırsat verirmiş. Bunu nasıl mı anlarmış?

Çiftçi Mus’ab bunu genellikle evladının gözlerine bakınca anlarmış.

Bu sohbet eşliğinde yol kısalır ve sonunda bereketli tarlalarına bu şekilde ulaşırlarmış. Baba oğul, tarlaya ulaştıklarında, hemen çapalarını küreklerini çıkarır, güneş yükselipte sıcaklığını artırmadan, işlerini bitirmeye çalışırlarmış. Çiftçi Mus’ab ve küçük oğlu Yusuf, genellikle tarlalarının en zor ve zahmetli işlerini, sabahın serininde yapmak isterlermiş. Öğlen vakti olunca da, daha önceden kamıştan yaptıkları gölgelikte dinlenir, öğlen namazını kılar serinlik vakti olan ikindiye doğruda tekrar işe koyulurlarmış. Tabi Çiftçi Mus’ab, işin hemen hemen hepsini yaparmış normal olarak. Küçük Yusuf ise, sadece babasına gölgelik yerdeki suyu getirip götürme işi kalırmış. bu vazifenin haricinde Küçük Yusuf, etraftaki börtü böcekle, kuşlarla ilgilenir ve onlarla konuşarak oynamayı severmiş. Yusuf, bunların içinde en çok uğur böceği ile oyun oynamayı severmiş. Uğur böceğini eline alır ve ona şarkılar söylermiş.

Küçük Yusuf, bütün çocuklar gibi meraklı bir çocukmuş, tarlalarında daha önceden kuşların yuva olarak kullandığı ama sonradan terk ettiği kuş yuvalarını arar bulur, ve sonra da o yuvaları gölgelik ve sulak bir yere taşıyarak kuşlara yardım etmeye çalışırmış. Bu şekilde Yusuf oyun oynayarak, Yusuf’un babası da tarlayı işleyerek akşamı ederlermiş.

Çiftçi Mus’ab, akşama doğru tarla işlerinin çoğunu bitirdikten sonra, Oğlu Yusuf’la birlikte tekrar evlerinin yolunu tutar, yol boyu oğluyla şakalaşarak ve sohbet ederek evlerine dönerlermiş. Çiftçi Mus’ab bu tarla işinden dolayı ne kadar yorgun olursa olsun eve dönüş yolunda evladını omuzuna bindirir, yolun çoğunu bu şekilde yürürmüş. Tabi Yusuf babasını güçlü omuzları üstünde kendini çok güçlü hissedermiş. Etrafında olup bitenleri, büyük bir zevkle seyredermiş.

Aslında Çiftçi Mus’ab, tarlada çok çalıştığı için çok yorgun olurmuş, ama Oğlunun neşe içinde mırıltı ile konuşması, kendi kendine şarkılar söylemesi, hele hele Küçük Yusuf’un, kıkırdayarak gülmesi, Çiftçi Mus’ab’ın o günkü bütün yorgunluğunu alıp götürüyormuş.

Anlayacağımız çocuklar, bu küçük iki fertli aile mutlu huzurlu bir hayatı paylaşırlarmış.

Yine böyle bir günün sabahında, Çiftçi Mus’ab, oğlu Yusuf’la beraber tarlalarına gitmişler. Çiftçi Mus’ab, her zamanki gibi tarlasında çalışırken, Yusuf’ta yine uğur böceği keşfine çıkmış ve etrafı didik didik arayarak uğur böceği bulmaya çalışıyormuş. Küçük Yusuf, bu arama işine kendini o kadar kaptırmış o kadar kaptırmıştı ki, babasının yanından çok uzaklara gittiğinin hiç mi hiç farkında değilmiş. Çok zaman sonra uğur böceğini bulan Yusuf, böceği ile oyun oynamaya da dalınca, hiç bilmediği bir yere vardığını fark etmiş. Bu yer babasının tarlasından 4 tarla sonra gelen sazlık ve uzun kamışların her tarafı sardığı bir yermiş. Etrafına bakınan Yusuf, babasını göremeyince çok korkmuş. Zavallı Yusuf hemen bağırmaya başlamış:

-babaaaaaaaa, babacığımmmm, nerdesinnnnnn!

Ama hiç kimse cevap vermiyormuş. Çünkü sazlıkta o kadar çok kamış bitkisi varmış ki, sesin gitmesine fırsat vermiyormuş. Zavallı Küçük Yusuf çok korkmuş bir şekilde ağlamaya başlamış. Ne yapacağını bilemiyormuş. Küçük Yusuf bu sazlıktan çıkmak  geldiği yöne doğru yürümek istemiş. Ama etrafta o kadar çok kamış vardı ki, yürümek çok zor ve yorucuymuş. bütün bu uğraşlar Küçük Yusuf’u çok ama çok yormuş. Kamış bitkisinin çok uzun olmasından dolayı Küçük Yusuf’un etrafını görmesi yada geldiği yolu bulması mümkün olmuyormuş. Bu şekilde saatler geçmiş Yusufçuk güneşin verdiği sıcaklıkla birlikte, kamışların da boğucu havasından dolayı, çok terlemiş.  Küçük Yusuf, çok ağladığından dolayıda, artık gözlerinde yaş kalmamış. Küçük Yusuf’a kendisine göre, çok uzun olan kamışların arasında yürürken bir iki kere sarı siyah renkleri olan bir yılan görmüş. Bu durum Küçük Yusuf’u çok tedirgin etmiş ve korkusunu dahada arttırmış.

Çocuklar!

Bu anlattığımız Sazlıklar, kuşlardan tutunda, sürüngen hayvanlara varıncaya kadar, börtü böcekten yabani arılara varıncaya kadar, bir çok hayvana ev sahipliği yapmaktadır. Yani bu saydığımız hayvanların hepsi bu sazlıklarda kamış bitkisinin çok olduğu alanlarda yaşar.

İşte zavallı Yusufcuk! Bu sazlıkta yapa yalnız olduğunu düşünüyor ve ümitsizliğe kapılıyormuş. Tek tesellisi, babasının kendisini mutlaka ne yapıp edip bulacağını düşünmekmiş. Ama gerçek şu ki, Küçük Yusuf’un babasının, Küçük Yusuf’u bu büyük ve geniş sazlıkta bulması adeta imkansızmış. Yusuf bu sazlıkta iken, güneşin artık yavaş yavaş batı yönüne doğru alçaldığını görmüş. Çaresizlik içerisinde ne yapacağını bilmeden çırpınan Küçük Yusuf, babasının yanından ayrıldığına bin pişman olmuş.

Ama çocuklar! şunu unutmayın, ‘son pişmanlık fayda vermez’ der aralarımız.

Zavallı Yusufcuk, yorgunluktan bitap düşünce, kamışların arasında bir tümsek bulmuş ve üstüne oturup çaresizlik içinde ağlamaya başlamış. Tam bu esnada Yusufcuk, her sabah mutad bir şekilde babasına sorduğu sorular ve babasının verdiği cevaplar geldi aklına. Bu gün babama sorduğum sorunun cevabında, babam bana Meleklerden bahsetmişti, dedi kendi kendine.  Bu düşünce Küçük Yusuf’un içinde ılık bir mutluluk ve ümit duygusunun akmasına sebep oldu. Küçük Yusuf harika bir oyuncak bulmuş gibi sevinmiş. Bunun üzerine Yusufçuk, babası ile kıldıkları namazın aynısını kılmaya başladı kamışların üstünde.  Namaz kıldıkça çevresini kuşatan korkunun küçüldüğünü hissediyordu sanki. Yusufçuk kendine göre kılmaya çalıştığı bu harika namazını bitirmiş ve sonra da, babası gibi ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırıp ve şöyle dua etmeye başlamış.

-Gündüz Melekleri beni duyun. Lütfen bana yardım edin ben burada kayboldum. Babamı bulmama yardım edin. Diye dua etmeye başlamış. Bu duayı uzun uzun yapan Yusufçuk, duasını şöyle tamamlamış.

-Gündüz Melekleri! ne olur bana hiç bir şeyin zarar vermesine müsaade etmeyin. Babamı çok özledim beni ona kavuşturun. demiş. Sonra da biraz mahcup bir edayla

– ‘şayet beni babama kavuşturmazsanız, o zaman akşam olduğunda ben sizi Allah’a şikayet ederim ve sizi sevmem, demiş. Yusufçuk bu duayı o kadar çok tekrar etmiş ki, dili damağına yapışmış. yani çok ama çok yorulmuş. Bu yorgunlukla oracıkta uyuya kalmış.

Ardan epey bir zaman geçtikten sonra Küçük Yusuf uyandığında birde ne görsün, babasının kucağında babası ona sarılmış öpüyor kokluyor ve bu hal üzere, eve doğru gidiyorlarmış.

   Küçük Yusuf, bu duruma çok ama çok sevinmiş, hemen aklına duası ve duasında babasına kavuşturmaları için zikrettiği Melekleri gelmiş. Yusufcuk aklına bunlar gelir gelmez hemen orada,  Meleklere çok teşekkür etmiş. Sonrada sadece kendisinin duyacağı bir sesle ‘Allah’ım sana çok teşekkür ederim beni babama kavuşturduğun için, Allah’ım, iyi ki varsın ve ben seni çoook seviyorum.’ demiş. Küçük Yusufum hareket ettiğini hisseden babası, Yusuf’um uyandım mı evlat? demiş. Bunun üzerine mutluluktan adeta uçacak gibi olan Yusuf, babasına daha çok sarılmış, içi huzur ve güven dolmuş.

Ertesi sabah olunca Yusuf babasının yanına gitmiş ve :

-Baba beni nasıl buldun? diye sormuş.

Babası Yusuf’a şöyle cevap vermiş:

-oğlum….

(düzeltilmiş şeklidir.)

NOT: BURADAN İTİBAREN Kİ KISMI ÇOCUKLARIMIZ DOLDURSUN VE BİZE YOLLASIN. BİZDE EN GÜZEL SONUCU BURADA PAYLAŞIP HİKAYEMİZİ TAMAMLAYALIM. ALLAH’A EMANET OLUN ÇOCUKLAR…

Yazan: Ali İKİZ( yusuf’um için)

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow