Küçük 'Abdurrahman' Hikayesi

Küçük 'Abdurrahman' Hikayesi

Sabah olmuştu, uzun bir gecenin ardından güzel yeşil Nergis köyünde. Güneş dağın ardından saçlarını göstermiş olmasına rağmen, hâlâ ortalıkta bir horoz sesi yoktu.  Ama bu güzel köyde

 İnsanlar erkenden kalkmayı alışkanlık haline getirmişlerdi.  çalışmayı ibadet sayan bu insanlar, sabah camiden çıkan babalar ve oğullar, eve bile uğramadan, bahçesi olan bahçesine tarlası olan da tarlasına giderek çalışmaya başlıyorlardı. Bu güzel köyün hemen girişinde, köy yolunun sağında bir evde kalabalık bir ailede Abdurrahman adında bir çocuk yaşardı. Abdurrahman daha yeni 12 yaşına basmış olmasına rağmen çalışmayı bir şeyler üretmeyi çok seven bir çocuktu.  İlkokulu bu yıl yeni bitirmiş, ortaokula gitme hayalleri kuruyordu. Hayal kurmasına kuruyordu ama  o yıllarda Ortaokul sadece ilçe merkezinde vardı ve ilçe merkezine gidip orada okumak için çok paraya ihtiyaç vardı. Ama maalesef Abdurrahman’ın ailesinin Abdurrahman’ı ilçede okutacak imkânı hiç yoktu. 

Abdurrahman bunun farkındaydı. Bunun için yaz tatili başlar başlamaz hemen kolları sıvayıp çalışmaya başladı. Elinden ne gelirse onu yaparak para kazanmaya çalışıyordu. Daha çok köyde inek çobanlığı yapabiliyordu. Arada sırada da, tarlalarda ırgat olarak pamuk çapalamaya gidiyordu. Bu şekilde aile bütçesine katkı sağlamaya çalışıyordu.

Bir gün tarla dönüşü Abdurrahman çok sevdiği öğretmeninin

  babası ile ayaküstü konuşmakta olduklarını gördü. Babasına ve öğretmenine selam verdikten sonra eve doğru yöneldi. Tam o esnada Aburrahman’ın babası Emekçi Şaban usta, Mustafa öğretmene, çok üzgün ve mahcup bir sesle:

– Öğretmen bey, ben evladımı ilçedeki okula göndermeyi çok isterim ama buna benim gücüm yetmez. Benim halimi siz biliyorsunuz, diyordu.

 Buna mukabil Mustafa öğretmen:

– Şaban abi, Abdurrahman benim tanıdığım en zeki çocuklardan biridir. Aynı zamanda  çokta yetenekli. Maşallahınız var evladınıza da güzel ahlakı da vermiş olduğunuzu görüyorum. Bunun için onu ne yapıp edip mutlaka okutmanız lazım. Hem unutma Şaban abi, ‘Allah ilim yolunda gayret edenlere mutlaka yardım edecektir.’ 

Allah yar ve yardımcınız olsun, dedi. Mustafa öğretmen.

Bu güzel sözleri duyan Abdurrahman’ın babası Emekçi Şaban Usta, biraz rahatlamıştı. Mustafa öğretmene bu güzel tavsiyelerinden dolayı teşekkür etti. 

Bu güzel konuşmanın üstünden iki buçuk ay geçmiş, okullarına açılmasına 2 haftadan az bir süre kalmıştı. Ama Emekçi Şaban Usta, hâlâ oğlunu herhangi bir okula kaydedebilmiş değildi. Bu durum Emekçi Şaban ustayı çok üzüyordu. 

Günler su akıp geçiyordu. Abdurrahman  daha önceden farkına varmadığı bir şeyle  o gece karşılaştı. Tarlada yoğun geçen bir günün sonunda eve yorgun ama huzurlu bir şekilde dönmüştü Abdurrahman, her zaman ki gibi de erken uyumuştu. Gecenin bir saatinde çok susadığını fark edip uykusundan su içmek için kalktığında ve kardeşlerini rahatsız etmemek için sessizce mutfağa yöneldiğinde evin salonundan ağlamaya benzer bir yalvarış ve yakarış sesi duymuştu. O tarafa yönelen Abdurrahman gecenin karanlığında babası ile annesini kıbleye dönmüş bir şekilde dua ederken gördü. Tam baba ne oldu diyecekken, babasının şu duasını işitti.

– Allah’ım! Sen ki gökyüzünü ve yeryüzünü ‘ol’ deyince olduransın. Sen ki bütün varlıklarına rızkını verensin, sen ki Hz. Muhammed’i (sav) Dünya’ya rahmet olarak gönderensin. Allah’ım çarem sendendir. Ya Rabbi! Abdurrahman’ımı okutabilmeyi bana nasip et. Sen kullarının duasına icabet edensin. Allah’ım ben acizim, zayıfım, çaresizim ne olur benim bu duamı Yunus(as) duası, Eyyüp (as) duası Hz. Muahmmed’in(sav) duasını gibi kabul et,amin. diyordu.

Emekçi Şaban Usta.

Abdurrahman bu duaları duyunca bir yandan sevindi diğer bir yandan da içinde acı bir burukluk hissetti. İşte o anda Abdurrahman kendi kendine söz verip şöyle dua etti: “Allah’ım okumam için bana fırsat verirsen sana söz veriyorum çok çalışacağım ve iyi bir Müslüman olacağım.

  Aradan bir müddet daha geçmişti ve Okulların açılmasına 8 gün kalmıştı, ama hâlâ Abdurrahman herhangi bir okula kayıt yaptıramamıştı. Umutlar yavaş yavaş sönüyordu artık.  Bu durumu  en iyi bilen, Emekçi Şaban Ustanın içi parçalanıyordu ama elinden de hiçbir şey gelmiyordu. çaresizlik böyle bir şeydi işte. Okulların açılmasına 2 gün kala Abdurrahman artık umudunu okuldan tamamen kesmişti. Kurduğu hayallerin hepsi artık anlamsız geliyordu ona.

Özellikle de beraber, ilkokulda okuduğu arkadaşları yani okullarına kayıt yaptırmış bir şekilde ve okul elbiselerini de giyinmiş olarak, köy meydanından geçince, Abdurrahman’ın umudu hepten kayboldu. Zavallı Abdurrahman bu durum karşısında köydeki üç odalı kiremit tavanlı evlerine girip ağlamaya başladı. Bunu gören annesi Züleyha Hanım,  oğlunun yanına gidip onu teselli etmeye çalıştı.  Şöyle diyordu Züleyha hanım:

– Oğlum üzülme gün doğmandan neler doğar, diyordu.  Ama Abdurrahman, hıçkırarak okulların açılmasına sadece bir buçuk gün kaldığını annesine hatırlatıyordu.

 Bunun üzerine Züleyha Hanım:

– Evladım Allah Kur’an’da “Ey kullarım sakın benden umudunuzu kesmeyi” diye buyuruyor, bunun için biz umudumuzu kesmeyelim, tamam mı? Yusuf yüzlü oğlu, dedi.

Bunu duyan Abdurrahman ben artık Allah’a dua etmeyeceğim, o babamın annemin ve benim duamı kabul etmedi, diyor  kendince Allah’a küsüyordu.

Okulların açılacağı günün gelmesini, o okul sabahının olmasını istemiyordu Abdurrahman.  Ama yaz tatilin bittiği ve okulların açılacağı son gece gelip çatmıştı. O gece Abdurrahman üzgün bir şekilde sabah onun neyin beklediğini bilmeden, içinde büyük bir acı ile uykuya daldı. Sabah uyandığında tembel horoz yine ötmemiş dedi içinden, aklına ilk gelen bu olmuştu. Yatakta uzanırken bir anda aklına, okula gidemeyecek olması geldi. Tekrar içini bir kasvet bir hüzün kapladı. Abdurrahman yatakta tam sağ tarafına dönerken büyük bir sürprizle karşılaştı. Yatağının başucunda kravatından ayakkabısına kadar bütün okul kıyafetleri yepyeni ve ütülü bir şekilde duruyordu. Gözlerini ovuşturan Abdurrahman, gördüklerine inanamıyordu.

O kadar heyecanlanmıştı ki yatağından fırladı.  Elini elbiseye uzatıp dokununca, sevinçten kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Abdurrahman elbiselerin yanına çömeldi. Aklına 2 gün önce Allah’ına söylediği sözler geldi.  Bu durumdan çok utandı ve kısık bir sesle:

– “Allah’ım  özür dilerim çok sabırlı davranmadığım için beni affet, dualarımızı kabul ettin sana hamdolsun. dedi. Sonra elini elbiselere tekrar uzattı. Abdurrahman elbiselere, sanki uçmasından korktuğu beyaz bir güvercine dokunur gibi okunuyordu. Tam o esnada, kapının kenarında annesinin dikildiğini gördü. Sevinçten koşup annesine sarıldı. Sonrada, ana bunlar nereden çıktı? Bunlar benim mi şimdi? Diye sorunca, annesi:

– Evet, senin bunlar kuzumm dedi. Annesi. Bunun üzerine Abdurrahman:

– Ana kim aldı? Ne zaman aldı? Nasıl aldı?… diye sorularını otomatik makine gibi sormaya başladı. Bunun üzerine Züleyha Hanım:

– Yavaş ol deli oğlan, bu kadar soruyu bana değil babana soracaksın dedi. Züleyha Hanım bu cevabının ardından şöyle bir cümle daha ekledi:

– Kuzum, baban sabah namazını kıldıktan sonra sana her şeyi anlatacak. 

Abdurrahman anasının bu cevabından sonra çok önemli bir şeyi hatırladı. Anasına:

– Ana ben sabah namazını daha kılmadım hemen kılayım, Allah’ıma teşekkür edeyim, dedi.

Abdurrahman namazını kılıp Fatiha’yı avuçlarına üfledikten sonra, yüzünü mesh etti. Arkasına dönünce kapı kenarında babasının onu seyrettiğini fark etti. Emekçi Şaban Bey, gel bakalım Dev Müslüman! Dedi, ve oğlunu yanına çağırdı. Sonra şöyle devam etti:

– Sen şimdi merak ediyorsun bu elbiseleri, okuluna gidip gidemeyeceğini ve daha birçok soru var kafanda değil mi? Abdurrahman, mahcup bir edayla başını salladı sadece. Bunun üzerine en başından itibaren babası anlatmaya başladı:

– Oğul! Aslında bende umudumu yitirmek üzere idim. Ancak bundan 2 ay önce komşumuz İsmail Ustanın  pamuk tarlasını sulamaya giderken, yol üstünde bir binanın inşaatının yapılmakta olduğunu gördüm. İşimiz çok olduğu için bu binanın ne olduğunu ne maksatla yapılığını sormak aklıma gelmedi, işin gerçeği çokta önemsemedim. Bundan 2 gün önce Hacı Safiyye ninenin un çuvalını evine taşımasına yardım ederken, yine o binanın yanından geçiyordum.  Birden aklıma geldi ve Safiyye nineye o binanın ne olduğunu sordum. Safiye nine, ‘bu bina ortaokul olarak açılacakmış’ demez mi? Oğul, o anda Allah’ım dualarımızı kabul ettiğin için sana hamdolsun, çok teşekkür ederim dedim içimden. sonra sevinçle eve dönünce ananla istişare ettik ve sana bir sürpriz yapmaya karar verdik. Hemen çarşıya gittim ve sabah gördün o okul kıyafetlerini seninde yazın çalışıp biriktirdiğin parayla satın alıp geldim. İşte evladım, olup bitenin hepsi bu.  

Bu haber karşısında dünyalar Abdurrahman’ın olmuştu sanki. Abdurrahman hemen elbiselerini giymek için odasına yöneldi.Tam o esnada Emekçi Şaban çok önemli bir şeyi, yapmayı unutmuştu. Züleyha Hanıma baktı ve Hanım biz bu hengame içinde ne unuttuk biliyor musun? Dedi.

Zahide Hanım: Valla bey inan bilmiyorum, deyince. Emekçi Şaban Usta:

  • Ya hanım biz…

NOT: EVET ÇOCUKLAR BUNDAN SONRASINI SİZ BİZE TAMAMLAYIN VE SİTEMİZİN YORUM KISMINDAN VEYA A-MAİL ADRESİNDEN BİZE GÖNDERİN, BİZDE BURADA BÜTÜN PAYLAŞIMLARINIZI PAYLAŞALIM… ALLAH’A EMANET OLUN ÇOCUKLAR…

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow