Bu Hafta ki Yazımız: CENNETE Mİ CEHENNEME Mİ?

Bu Hafta ki Yazımız: CENNETE Mİ CEHENNEME Mİ?

Peygamber efendimiz (s.a.s.), bir kişinin üzerinde kul hakkı bulunuyorsa o kişinin üstüne aldığı kul hakkını mutlaka ödemesi gerektiğini bizlere söylemiş bu konuda çok dikkatli olmamız gerektiğini hem yaşayarak hem de anlatarak bize anlatmıştır. Şayet hakka giren kişi bunu yapmazsa o zaman kıyamet günü hak sahibi, hakkını gasp etmiş olan kişiden salih amellerini almak süreti ile tahsil eder.  Bu durumu bir hadisinde Peygamberimiz şöyle dile getirir:

Ebü Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashab:

– Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.

Bu çerçevede kişi kimin hakkına girmişse o kişi ahiret yurdunda hakkını zerresine varıncaya kadar alacağını net bir şekilde görmekte ve anlamaktayız. Bir başka hadiste de Peygamberimiz, haksızlık yapan kişi yaptığı haksızlığın ölçüsünde sevaplarının alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir (Buhârî, Mezâlim, 10).

Kul haklarından birini de Peygamberimiz şöyle anlatır: bir kişinin imkânı olduğu halde zamanı gelmiş bir borcunu ödemezse o kişi o zaman kul hakkına girdiğini ve sırf bundan dolayı da o kişinin zalim olacağını belirtir. (Buhârî, Havâle, 1)

Görüldüğü üzere kul hakkı, kişinin Cennet ya da Cehennem’e gidişinde önemli bir kıstastır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok büyük bir vebâli vardır. Çünkü Hadistede belirtildiği üzere, böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahı affedilememektedir. Zira ilâhî adalet, bunu gerektirmektedir.

Veda hutbesinde Resûlullah (s.a.s.), “Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır).” (Buhârî, Hacc, 132) buyurmuştur.
Buna göre, gasp, hırsızlık veya izinsiz alma gibi yollarla elde edilen haram para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına, bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.
Bu günahlardın haricinde, mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu, hak sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfar etmek, dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine keffaret olur (İbn Teymiyye, el-Fetâva’l-Kübrâ, I, 113).

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow